Gerek konusuyla gerek konuyu işlemesiyle kimine göre başyapıt kimine göre gereksiz berbat bir yapım olan içindeki Silgi Kafa filmiyle sizlerleyiz. Şehir dev makinaların yer aldığı dumanların etrafı kapattığı bir yer. Henry Spencer'in engelli olan sevgilisiyle yaşadığı eski bir ilişkiden hamile kaldığını öğrenir. Kız arkadaşını evine getirir. Bir zaman sonra gün gelir ve doğum yapar sevgilisi. Fakat doğurduğu şey insandan çok bir yaratığa benzemektedir. Sevgilisi Mary korkar ve evden kaçar. Henry şimdi yaratık oğluyla birbaşına kalmıştır. Kabus gibi günler başlamıştır. Artık yaratık evladı, hayal ettiği bir kadın ve kapı komşuyla yaşayacaktır. Filmde birçok rahatsız edici görüntü ve ses vardır. Bu konuda hassas izleyicilere önermem. Onun dışında bu siyahbeyaz tarihi film nebilecek bir yapım.
anlaşılması çok zor bir film david lynch ilk filmidir bu arada. izleyipte anlayamadıysanız alltaki yazı okuyun derim..
Eraserhead yönetmenin bilinçaltına itilmiş olan babalık korkularına odaklanırken, bir yandan da bizlere, yaşadığı sanayi toplumuna karşı duyduğu korkuyu anlatıyor. Film boyunca ana karakterin, makine ve tren seslerinden ürkmesi, rüyasında kafasının seri silgi üretimi yapan bir makinede işlenip silgi haline getirilmesi, modern yaşamın, kendi hayatımızı ne kadar zorlaştırdığını bize gösteriyor. Henry Spencer (Jack Nance)’ın olaylara hakim olamaması, bizi doğrudan etkileyen kararlar üzerinde söz hakkımızın kontrolünün olmadığı, hayata karşı her zaman pasif bir izleyici olarak kalacağımızın kapana kısılmışlık duygusunu tüm gücüyle bize yaşatıyor.
Son derece sınırlı oyuncu kadrosuna sahip olan filmde Henry’nin yanısıra, gözlerimizi alamadığımız bir diğer karakter ise prematüre bir bebek.
eraserhead
Mary X: Evlenmemiz sorun olur mu Henry?
Henry Spencer: Hmmm. Hayır.
Yukarıdaki diyalogdan da sağlam olmayan bir ilişkinin istem dışı doğan bebeği tarafından “yaptırılmış” bir evliliğin bireylere ne ifade ettiği anlaşılabilir. Böyle bir evlilikten doğan bebeğin ebeveynlerine ucube gibi gözükmesi bir rastlantı mı, yoksa yönetmenin, normatif sosyal etkinin olumsuzluğunu gözlerimizin önüne serdiği bir durum mu? Evlilik hayatları boyunca Mary X (Charlotte Stewart)’in bir yok olup bir geri gelmesi de Henry’nin bilincinin yönettiği dünyasında henüz evlilik fikrinin tam olarak oturmamış olması düşüncesini destekler nitelikte. Film boyunca iletişimsizlik ekseninde süregelen bu ilişkide ne Henry’nin ne de Mary X’in bebeği bir kez bile kucağına alıp sevmemesinin de, bunun bir göstergesi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
What-Culture-David-Lynch-Eraserhead-Chicken-Dinner
Paradoksal bir şekilde kastrasyona uğramış olan Mary X’in babası, Henry’e gelecek hayatının sinyallerini verir. Eşi Henry’yi taciz eder, babanın sesi çıkmaz, pasivize edilmiş karakteri bir kenarda sessiz durmasını gerektirir. Burada filmin en vurucu sahnesini görürüz: Regl olan tavuk. Tavuk ve yan tarafta yavrularını emziren köpek, doğurganlık ve anneliğin sembolüdür. Fakat burada tavuğu kesme işi Mary X’in olması gerekirken, görev Henry’e verilir ve buradan Mary X’in gelecekteki yetersiz anneliğiyle ilgili fikir sahibi oluruz.
Henry’nin bebek, kadın, üreme korkusu ve aldatma imgeleriyle dolu hayatı giderek daha kötüye döndüğünde tek kaçış noktası yatağının yanındaki radyatörün arkasında düşlediği veya gördüğü küçük sahnede şarkı söyleyen kadındır. Radyatör güzel ve ılık – hayatının tam tersi – Henry’nin huzur bulacağı yerdir. Radyatördeki kadın ise Henry’nin pis ve karmaşık dünyasındaki tek temiz kalmış şeydir. Kendisini eksik hissettiren diğer kadınların aksine arayışını tamamlayacak olan kadın odur ve sahnede şarkı söylerken ayağının altında spermvari yaratıkları ezmesiyle Henry’e kendi cennetini hazırlamaktadır.
Umutsuzluğun içine iyice sürüklendikçe, Henry için artık tek çare bebeğinin kundağını açıp, kendi hayatıyla yüzleşmektir. Fakat kundağı kestiğinde gördüğü şeyin testisi andıran iç organlar olması buradaki son noktadır. Tahammülü tükenen Henry’nin makası saplaması ve bebeği, aslında kendini -üreme güdüsünü- öldürmesi, buradaki iğdiş edilme sembolüyle filmin başından beri hayatını cehenneme çeviren cinsellik dürtüsünden arınmasıdır. Bu arınışın filmdeki ifadesi ise bembeyaz bir ışıkla kendisini karşılayan radyatördeki kadındır.
Ve ekran kararır…